top of page
Ara

PARFÜMLÜ IŞIK: FAHRELNİSSA

  • Yazarın fotoğrafı: deeppostocontact
    deeppostocontact
  • 2 Şub 2024
  • 5 dakikada okunur


Hayat hikâyesiyle şu sıralar çokça hemhal olduğum bir isimdir Fahrelnissa. Ailesinin deyimiyle Nissa ya da Fahrülnisa…

           




Onu bu kadar ilgiyle araştırılmaya iten ezici güç nedir sizce? Bu sorunun cevabının tek nefeslik olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz derim. Sadrazam ailesinin genç üyesi, sanat tutkunu bir babanın kızı, Halikarnas Balıkçısı’nın kardeşi, Aliye’nin ablası, Füreyya’nın teyzesi, Şirin ve Nejad’ın annesi, Şakir Paşa Yalısı’nın müzmin sakini.  Aynı zamanda iki ayrı devrin canlı tanığı. Son dönemlerindeki toplumsal sefalet, siyasal boşluklar ve savaşlarla bitap düşmüş Osmanlı döneminin çocuk jenerasyonu; savaşları ardında bırakmış, inkılaplarla inşa edilmek istenen Cumhuriyet’in genç nesliydi. Atatürk’ün inkılap kararlarını aldığı dakikalarda o atmosferi deneyimlemiş özgüvenli doğasıyla fikirlerini paylaşmıştı. Nüfuzlu ailesinin bir fiil olanaklarıyla kimliğini inşa etmiş, deyim yerindeyse fil dişi kulesinde memleket sıkıntılarının teğet geçtiği sakin ada yıllarına yaslanmıştı.  Şakir Paşa yalısında parfüm kokulu bir hikâye ile karşılaşacağımı düşünürken kendimi ezber tarih okuyuculuğundan sıyrılmam gerektiği hakikatiyle yüzleşirken buldum. Yaklaşık beş yıl önce Fahrelnissa konulu ilk araştırmalarımda genellikle konforlu yaşamına odaklanan ve seçkin aile ortamının soluksuz konforu içinde büyümüş kılçıksız bir mutluluk hikayesinin servis edildiğini fark etmiştim. Bu hikayelerin bütünsel bakmayı engelleyen kolajlı anlatımına alternatif bir okumanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Kadın kimliğinin aristokrat ortamlarda da ötelendiği tespitinin çerçeve olacağı bu yazıda amacım daha alternatif bir tarih okuması sunmaktır.



Söz konusu bu aile yalısında Fahrelnissa’nın ilerleyen yaşlarında aileden menkul travmaların temelleri atılmaya başladı.  Kendisi, kardeşi Aliye ve ağabeyinin yaşadığı anksiyetik ve nevrotik durumların bir tesadüf olamayacak kadar birbiriyle ilintili oldu göze çarpmaktadır. İlk kırılma noktasını yaşayan ve sonraki hayat hikayelerinin şekillenmesinde etkili olan hadise Cevat Şakir'in bir kavga anında babasını silahla yaralamasıdır. Yaşanan bu olayın ardından bir bir dizilen travmalar tam da bu noktada Fahrelnissa’nın profilinin gerisinde saklanan gizemine sürüklüyor bizleri. Sürgün hayatı yaşarcasına yalıdan ve aileden hatta Oxford geçmişinin ayrıcalıklardan aforoz edildikten sonra Mavi Sürgün dediği Bodrum’a gidişi, geride kalan aile fertlerinde ama özelde Fahrelnissa’nın kişilik inşasında her zaman silinmez bir iz olmuştur. Gerek kızı Şirin Devrim’in yazdıklarından gerek Füreyya Koral’in anılarından ailevi yaşanmışlıkların kolektif bir travmaya nasıl dönüştüğünü tahayyül etmek zor olmasa gerek. Sosyo-ekonomik bir dizi ayrıcalıkların bu bütünlükteki rolü yok sayılmayacak kadar da önemlidir aynı zamanda.



Çocuk yaşlarda aldığı özel eğitimlerin ardından sanatçı, İnas Sanayi-i Nefise Mektebinde okumaya başlar. Akademik formasyonla sanat eğitimine derinlik kazandırır. Genetik determinizme örnek olacak şekilde, kalıtsal gelen sanat merakını belli bir formasyonla buluşturup özgün arayışlara başlar. Türk avangart resim tarzının sadece öncü isimlerinden biri olmakla kalmaz, sanatçı kadın imajının Türkiye sanat ortamında atalık tohumlarından biri olmayı başarır. Ne tam anlamıyla modern sanatın ampirik ve popüler yönlerine tümüyle kapılmış ne de doğunun oryantal dokusuyla genel ve primitif sayılacak alışkanlığa teslim olmuştur. Yaptığı şey bir ilk olacaktır; doğunun mistik birikimiyle, batının dinamizmini eklektize eden özgün bir tarz.



Bu yeni stilin kolayca olgunlaşmasında sanatçının kişiliğinin çok büyük bir payı vardır. İdealist olduğu kadar gustosuyla her ortamda kendini hemen gösteren Fahrelnissa ortamlarda hayranlık duyulası olarak anlatılır. Soyut resmin Türkiye sanat ortamında henüz esamesinin okunduğu böyle bir zamanda modern çizgilerle geleneksel dokuları distile eden eserleriyle sanatçı 10 Nisan 1945'te Maçka-Ralli apartmanının dördüncü katında oldukça dikkat çekici bir sergi düzenler. Gelen ve gelecek eleştirilere, kalıplaştırılan sanat piyasasının belirlediği kurallara kulak asmaz. Beynelmilel sanat piyasasında da sık sık sergileyeceği bu tavır kişiliğinden menkuldür



İdealist Fahrülnissa’nın kariyer süreci güneşliyken manevi dünyasında bulutlar hakimdir.  İlk olarak oğlu Nejad Devrim’in Paris’e kendi olanakları (ya da olanaklara sırt dönerek) gidişi, başka büyük kopukluğun kapılarını aralar. Nejad ailesinden herhangi bir yardım beklemeden Paris’te sanat camiasına yakın yaşayarak sıfırdan bir başarı gerçekleştirmek ister. Kısa zamanda aralarında Leopold Levy’nin de bulunduğu saygın sanatçılardan aldığı dersler ve sanat ortamlarında eserleriyle bıraktığı intiba sayesinde Paris’te tutunmayı başarır.  O sıralarda kızı Şirin Devrim de ABD’de tiyatro eğitimleri alır. Sanatçının çocuklarıyla olan bağları yavaş yavaş zayıflar.  Şirin ile olan anne çocuk bağı belli bir mesafe ve disiplinle ilerlerken Nejad ile aralarında ilişki değim yerindeyse içgüdüsel bağları kopmuş ve birbirlerinden haz almayan iki rakip ressamın çatışmasına dönüşür. Ezcümle bunda iki yaşındaki oğlu Faruk'un hastalıktan hayatını kaybedişinin Fahrelnissa’nın yaşadığı bu içgüdüsel parçalanmanın payı büyük olmalı. Üstelik bu sıralarda sanatçının eşi Melih Devrim'den olaylı ayrılığı da sıkıntılı sürecin domine sebeplerinden biridir.



Şirin Devrim’in kaleme aldığı anıda, Aliye Berger ile Melih Devrim arasındaki kinik yakınlaşmalara Fahrelnissa’nın şahit olmasının bu evliliği bitirmede önemli bir rolü olduğu söylenir. Boşanmanın ardından bir gün yakın çevresinin yemekli bit toplantısına katılan sanatçı, Emir Zaad ise tanışır. Emir Zaad ilk görüşte Fahrülnissa'ya aşık olur ve Şirin Devrim bu duyguya annesinin de kayıtsız olmadığını söyler. Yaşadığı inişli çıkışlı sürecin ardından çift evlenerek Bağdat'ın yolunu tutar. Ancak tecrübe ettiği zorluklara sonraki süreçte kültür çatışması da eklenir. Bağdat’ın tutucu kültürüne ve yüksek resmi yaşam tarzının boğuculuğuna daha fazla dayanmayarak Zayd’dan olan çocuklarını da alarak Avrupa’ya yerleşir. Evliliği sırasında Londra’da da eş zamanlı olarak yaşayan sanatçı dört yıllık Londra döneminin ardından da Paris’e yerleşmeye karar verir. Oğlu Nejat’la hiç olmadığı kadar yakın lokasyonlarda olsalar da maneviyatta yaşanan kopukluk burada da devam eder. Hatta bazen birbirinden haz almayan iki ressamın ağır ihtamlarıyla mesafe daha da derinleşir. Nejad’ın annesinin Zaad ile evliliğine duyduğu hayal kırıklığı ilişkideki kopukluğu perçinler. Öte yandan Fahrelnissa'nın Nejad'ın evliliğini tasvip etmemesi bu sessiz çatışmayı giderek alevlendirir. Süreç içinde yaşadığı anksiyete nöbetleri arketipte sessizce bekleyen sorunların boyutunu gözler önüne serer. Ondaki müdanasız görüntünün arka perdesinde biriken trai öfke nöbetlerine eşi Emir Zayd sık sık tanıklık eder ve kendisine bu noktada çok destek olmaya çalışır. Bu süreçte tıpkı geçmişinde de olduğu gibi sanatı ve üretim süreci ona terapi olur.



Sanatıyla daha fazla ilgilenen Fahrelnissa, resim dışında reçine heykellerden vitraya kadar farklı konseptler üzerinde çalışır. Yaşamındaki travmaları metaforize ettiği bu eserler adeta günlük işlevi görür. Ürettiklerini sergileyeceği alanlara ve iş birliklerine ihtiyaç duyan sanatçı, tüm mesafelere rağmen oğlunun sanat piyasasındaki nüfuzuna kayıtsız kalmaz.  Fahrelnissa, Nejat aracılığıyla sanat galeriyleri ve diğer sanat camiasıyla yakın ilişkiler geliştirir ve birçok sergi düzenler. Bu sıralarda aralarında Dina Vierny Galeri’nin de yer aldığı köklü galerinde farklı tekniklerden oluşan eserlerinin yer aldığı sergiler düzenlenir. Ortadoğulu kimliğinin yarattığı ön yargıyla camianın seçkin yazar- çizer ve eleştirmenleri onu bir oryantalist olarak tanımlama hatasına düşerler. Sergilenen modern tekniklerle yaratılmış Fahrelnissa imzalı eserler büyük övgülerle karşılanır ve basında geniş yer bulur. Başarısı Paris ile sınırlı kalmayan sanatçının bir diğer önemli başarı hikayesinin sahnesi Londra’dır. Fahrelnissa, Londra Institude of Contemporary Art’ta (ICA) kişisel sergi açan ilk kadın sanatçı unvanına sahiptir.



Başarıları ve özel hayatındaki bu ihtirasların kol kola yürüdüğü bu süreçlerde sanatçı, hayatının önemli kırılma anlarını deneyimler. Başta büyük küresel krizlerin ardından finansal anlamda sıkıntılar yaşayan ve ardından iflas eden eşine destek olmak adına konforlu yaşamından ödünler vermeye başlar.  Bulaşık yıkayan, çocuklarıyla ilgilenen, ev temizleyen Fahrelnissa imgesi çok şaşırtıcı değil mi sizce de? Sanatçının bir dönem yaşadığı bu duruma Margaret Thatcher'ın mutfak görüntüleri kadar şaşırdığımı belirtmeliyim. Hayatının tüm iniş çıkışında anahtar statüsü olan sanatçılığından vazgeçmeyen Fahrelnissa, deneysel bir dizi çalışmaya hayat verir. Tavuk kemiklerinden oluşturduğu enstalasyonlara kalıcı form kazandırmak için kullandığı reçinelerle üretimdeki çok yönlülüğünü ortaya koyar. Komşularına ikram ettiği tavuk yemeklerinin ardından ‘yemekten sonra kemiklerini alabilir miyim?’ diyerek topladığı kemiklerle ilk başlarda pirimitif gibi görünen ama aslında oldukça modern temalara eğilen bir tarz üretir. Kemik yerleştirmelerinden oluşan bu yeni sanat serisi sadece sanat kaygısıyla yapılmamış olup bir dönem sanatçının yaşadığı manevi zorlanmaların da tanığı olur.



Yıllar sonra çok sevdiği eşini kaybeden sanatçı Paris’te geçen yalnız yıllarının ardından en küçük oğlu Raad bin Zayd’ın yanına yerleşmek üzere Ürdün’e taşınır. Burada da üretmekten asla vazgeçmeyen Fahrelnissa adeta batı modernizmini Ortadoğu vahalarıyla buluşturur. Son dönemlerinde ilerleyen yaşı nedeniyle ampirik üretimleri bir kenara bırakıp ağırlıklı olarak arkadaş ve aile çevresinin portrelerini yapar. Gerek ödünsüz ve özgün stili gerek üretim tarzıyla alışılmışın dışında olan sanatçı, Amman’da kadınların sanatla ilişki kurmalarını sağlar ve bunu toplumsal bir sorumlulukla büyütme kararı alır. Kurduğu sanat merkezine onlarca kız çocuk ve kadın sanatseveri getirerek bugünün Ürdünlü ünlü birçok kadın ressamın doğuşuna katkı sunar.  1991 ‘de ülkesinden çok uzakta hayatını kaybeden sanatçının İstanbul Modern, Tate ve daha birçok saygın müzede sergileri düzenlendi ve düzenlenmeye devam edecek. Ara Güler’in deklanşörüne sinen bu parfümlü pozuyla daha birçok müdanasız ve yaratıcı kadına muse olmaya devam edeceğine hiç şüphe yok.  


Yazar: The Avesta





 
 
 

Comments


bottom of page